Bir kış akşamı evinizde otururken sokaktan gelen “Booooooooza! Boooooooz! Bozaaacııııııııı!” seslerini mutlaka duymuşsunuzdur. Şimdilerde mahallelerden sitelere göç etmemizle beraber bu sesleri daha az duyar olsak da, boza hala kışın simgelerinden biri. Geçmiş yıllarda yerinde hazırlanan boza, sokak satıcıları tarafından mahalle mahalle gezilerek satılırdı bakır ibriklerin içinde. O zamanlarda bozacılar çoğunlukla Arnavut kökenli İstanbullular olurmuş. Şimdilerde ise çok özelliği olmayan plastik kaplarda boza satan sokak satıcılarına denk gelebiliyoruz ancak. Neyse ki kışın gelişini simgeleyen bu sesler tek tük de olsa bazı mahallelerde hala yankılanıyor, ancak görüntü olarak o eski otantik havayı bulmak zor.
Türkiye’nin her şehrinde olmasa da boza tüm otantikliği ile bazı semtlerde hayat bulmaya devam ediyor. Bunlardan biri de İstanbul’un Vefa’sı. İstanbul’da boza deyince akla ilk gelen mekan, hatta semt yıllara meydan okurcasına Fatih’te tüm orijinalliği ile varlığını sürdürüyor. Vefa, Tarihi Yarımada’nın içinde, Fatih’e girerken tarihi surların hemen bitişiğinde yer alan bir semt. Semt bozasıyla meşhur olduğu gibi, Vefa Spor Kulübü, Vefa Kilisesi ve Süleymaniye Camii’ne de ev sahipliği yapıyor. Vefa Bozacısı 1876 yılından beri Vefa’da faaliyet gösteriyor. Mahalleye girdiğinizde kendinizi bir film setine girmiş gibi hissedebilirsiniz. İmalathanenin yeşil baskılı eski tabelası sizi bir sokak önceden karşılıyor. Tarihi bir sebil, Osmanlı’dan bir bina manzarayı süslüyor. Sokağa girdiğinizde dükkanın önündeki kalabalık sıcaklık veriyor. Dükkanın eski dokusunun bakım yapılarak korunmuş olması çok iyi, keşke her yapı böyle gelse geçmişten bugünlere diyor insan.
Darı, su ve şekerden yapılan, basit görünümlü bir kış içeceğidir boza. Ayrıca bilinen en eski Türk içeceklerinden biridir ve Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir tüketim coğrafyası vardır. Günümüzde ambalajlı hızlı tüketim ürünü olarak marketlerde de karşılaşmak mümkün. Ancak Osmanlı zamanında ayrı bir iş alanı ve meslek olduğunu belirtmek gerek. İçerik olarak zengin ve besleyici olan bu içecek hem tatlı hem de ekşimsi bir tada sahip. Kabarcıklar çıkarmaya başladığında içime hazır hale gelmiş demektir. Fermente edilmiş bir içecek olduğu için, içinde çok az alkol olabilir. Hatta Osmanlı zamanında alkollü ve alkolsüz olarak iki çeşidi bulunurmuş. Alkollü olanı fetva ile yasaklanmış, bozahaneye gitmekle meyhaneye gitmek bir tutulurmuş. Bu nedenle “Meyhanecinin şahidi bozacı” sözü ortaya çıkmış. Şıranın şarapla, bozanın ise birayla akrabalığı sözünü de daha anlaşılır kılıyor. Tatlı boza ise haram sayılmazmış. Vefa’nın bozasında alkol olmadığını öğreniyoruz.
Hacı Sadık, yani Vefa Bozacısı’nın büyük büyük babası ve kurucusu, bugün içtiğimiz bozanın mucidi. Babadan oğula geçen bu meslek sayesinde Vefa bir aile işletmesi olarak hayatını sürdürmüş ve aynı tarif 1876’dan günümüze ulaşmış. Mekan tahta işlemeli aynaları, yarım dantel perdeleri, nostaljik mavi seramikleri ile güzel İstanbul’un sizi şaşırtan ara sokaklarından birinde yer alıyor.
Tezgahta birkaç boza ustası, dev mermer kaptan plastik bardaklara boza dolduruyor. Ilık, hatta soğuk servis edilen bu mayhoş içeceğin üzerinde biraz tarçın gezdirdikten sonra tepsilere konuluyor. İçeriye devamlı giren kalabalık tepsilerden bozaları aldıkça tepsiler yenileniyor. Bir bardak boza, 7 lira. (Mart 2021) İster kaşıklayın, ister için.
Vefa’da tam bir boza deneyimi için taze leblebiyi de unutmamalısınız. Bozacı’nın hemen karşısında Vefa Leblebicisi’ni göreceksiniz. Sıcak değil ama taze leblebinin bozayı nasıl güzel tamamladığına inanamayacaksınız! İnsanların neredeyse tamamı bozayı içine leblebi atarak içer, fakat ilginçtir ki Vefa Bozacı’sında leblebi satılmaz. Leblebiciye gittiğimde dükkanın önünde tezgahın başında taze nohutları alıp kavuran ustayla sohbet sırasında öğreniyorum ki, Vefa Leblebicisi de uzun yıllardır buradaymış. Bozacı’yı kuran ustalar, leblebiciyi komşularının açmasını istemiş. Leblebiyi kavuran usta; “Kendileri satamaz mıydı leblebi? Elbette satarlardı. Ancak komşusu da kazansın istedi, bana ve aileme yıllardan beridir geçim kaynağı oldu.” diyor. İşte esnaflık anlayışı, kazanma hırsının yerini adalet ve alçakgönüllülüğe bırakması, bu güzel toprakların, güzel insanlarının ve ahlakının bir örneği daha bu sokakta karşınıza çıkıyor.
Ekim’den Nisan’a kadar ağırlıklı boza satılan mekanda, yaz aylarında dondurma, limonata ve şıra satılıyor.